İsviçre, sahip olduklarını pazarlama konusunda adeta bir profesör. Bir müzenin reklamını görüyorsunuz, “Allahım neden şu an o müzede değilim, hemen gitmeliyim, her hafta sonu orada olmalıyım” hisleriyle müzeye gidiyorsunuz, aklınızdan tek geçen “Aman bu muymuş, ne abartmışlar” oluyor.
Lozan’ın pazar turu ilanını gördüğümde de ilk önce bu hislere kapıldım. Lozan’da yaşayıp, 2009’dan beri bir yemek ve kültür blogu sahibesi olan Funambuline, çarşamba ve cumartesileri kurulan Lozan pazarına gezi düzenliyordu. Gezi 3 saat sürüyor ve pazardaki yerel tezgahları, nereden ne alınırı, yerel malzemelerle yapılabilecek tarifleri öğretmeyi vaat ediyordu. Fazla beklentiye girmeden, ama ne öğrensem de kardır diyerek, 25 chf (öğrenci fiyatı) karşılığında tura kaydımı yaptırdım.
Belki de en son söylemem gerekeni en başta söyleyeyim, tur beklentilerimin çok üstünde, hem eğlenceli hem öğreticiydi. Noémie, uzun yıllardır pazara düzenli gidip, tezgah sahipleriyle ahbaplık etmeye başlamış, doğru adresleri deneye yanıla öğrenmiş. Arkadaşları arasında pazara gitmeye çekinenler, pazarda nasıl davranması gerektiğini bilmeyenler varmış (Annesiyle çok pazar gezmiş -benim gibi- çocuklar için “Vay be ne dertler var!” seviyesinde bir ihtiyaç olsa da, öyle demeyin, pazar var pazar var). Önce bu arkadaşlarıyla turlara çıkmaya başlamış, bu turlar başarılı olunca da bunu niye nakte çevirmeyeyim demiş.
Tur, 1780’de açılmış, Lozan’ın tarihi lokantalarından Pinte Besson‘da çay-kahve-sohbetle başlıyor. Burada tanışma ve kısa bilgiler faslından sonra gezmeye başlıyoruz.
Tezgahlar arasında düzenli gelenler olduğu gibi, senede 4 kere gelenler de var. O nedenle her tur birbirinden farklı (Nitekim bizim grupta ikinciye katılanlar da vardı, ama bana sorarsanız o kadar da değil).
Lozan pazarının izine 1300’lü yıllarda dahi rastlanıyormuş. Zaten şehir de o zamandan bu zamana çok az değiştiği için, tezgahların zamanında tam olarak nerelerde kurulduğu bile aşağı yukarı belliymiş.
En ilgi çekici tezgahlardan biri Marché Cuendet (Lozan’dakiler için: Place de la Palud’de, Guillard’ın önü). 3 kuşaktır bu işi yapıyorlar, pazarın en çok çeşit bulunduran tezgahı, ama aynı zamanda en pahalılarından biri. Alacaklarımız başka tezgahlarda varsa oralardan almayı, hiçbir yerde olmayanlar için buraya gelmeyi tavsiye ediyor Noémie.

Bu tezgahta bir de tadım yapıyoruz! Görüp ne olduklarını kesinlikle anlamadığım şeyleri öğreniyorum. Mesela aşağıdaki fotoğrafta en soldaki ikisinin salatalık çeşidi olduğunu düşünür müydünüz sevgili okuyucularım?
Dikenli olanın adi kiwano, Türkçe’de boynuzlu kavun diye geçiyormuş. Sarı olanın Türkçesi ise -vay canına dedirtecek şekilde- limon salatalık imiş.
Buradan, 1920’den beri ayni yerdeki La Ferme du Taulard tezgahına gidiyoruz. Aldığımız tavsiyeye göre, o mevsimin nesi varsa bu tezgahta oluyor, fiyatları da uygun. Dolayısıyla, pazar gezmesine başlamak için iyi bir nokta (Globus köşesi).
Sıradaki durak yine Place de la Palud’de, bu sefer Famille Hess‘in tezgahı. Stantlarına koydukları bayrak ve arkalarına astıkları pankartla “buralı” olduklarını anlamak zor değil.
Bir tadım daha bizi bekliyor. Kabak çiçeği ve mini semizotu tanıdık. Ama turp benim için bir kış yiyeceğiyken, aslında güzel ve körpelerinin bu mevsimde yeneceğini öğreniyorum.
Bu kadar sebze-meyve tezgahından sonra sırada şarküteri ve peynirler var. Önce, açılalı iki yıl olan ve ismiyle La Vache Qui Rit peynirlerine -fonetik olarak- alışmış bizlerin dikkatini çeken La Bouche Qui Rit‘ye gidiyoruz. Eskiden kasap olan bir babanın oğluyla yeni girişimi. İstediğiniz eti seçip, pişirtip orada yiyebiliyorsunuz ya da sadece etinizi alıp gidebiliyorsunuz.

Ve geldik, bu gezinin bence en değerli bilgisine. Fondüye erimiş peynir deyip geçmemek gerektiğini, “ne kadar zor olabilir ki?” düsturuyla evde deneyip, yağı üste çıkmış ve kendisi altta katılaşmış bir peynir kütlesi elde ettiğimizde anlamıştık. Lozanımız’da da, fondüsünün güzelliğiyle meşhur birkaç lokanta var. Biri yukarıda bahsettiğim Pinte Besson, diğeri henüz gidemediğim ama çok duyduğum Cafe du Grütli. Peki size, bu iki lokantanın peynir tedarikçisinin, cumartesi günleri Lozan pazarında olduğunu ve tamamen aynı karışımı sattığını söylesem? Bence bir heyecanlanır, fondü denemelerinizin sınıf atlayacağına bir an için de olsa inanırsınız (Denemek istiyorsanız, Riponne Meydanı’nda Marcheret’yi bulunuz).

Tur sonunda şüpheci yaklaşımım öğrendiklerimle yerini memnuniyete bıraktı. Potansiyel talebi görüp bu yönde harekete geçen yaratıcı insanları seviyor ve destekliyorum. Peki, hiç Türkiye’de bir pazarı rehberli gezme ihtiyacı hissettiniz mi?
Son zamanların en gözde pazarları artık doğal ürünler bulunan pazarlar. Sanırım İsviçre’nin pazarları da öyle.
BeğenBeğen
Buradaki tüketici çok bilinçli, pazarda dahi ürünün nerede yetistigi bilgisi var. Bu bilgi göz önünde olunca da zaten sana yakin yerde yetismis domatesle kilometrelerce ötede yetismisi arasinda secimini daha kolay yapiyorsun. Bu secim de üreticileri yorenin dogal urunlerini yetistirmee itiyor. Bir döngü 🙂
BeğenBeğen