Öğleden önceyi eski şehirde geçirdikten sonra, elimizde harita yeni şehre, aslında Jardin Majorelle‘e doğru yola çıktık. Marakeş, ne yazık ki turist kazıklamaları ve dolandırıcılıkları ile ünlü. Bizim memlekette de olduğu gibi, her gelen turistin ilk kazıklandığı yerse taksiler. Hal böyle olunca, ucuz olmasına rağmen taksiye çok ihtiyaç duymadıkça binmek istemedik. Yürüyüşün de en fazla yarım saat süreceği tüyosunu aldıktan sonra da, “şehri daha iyi nasıl gezebiliriz ki?” diyerek yola koyulduk.

Eski ve yeni şehir arasındaki fark; temizlik, binalar ve düzen açısından çarpıcı. Eski şehirde köşelerde çöp yığınları, cami önlerinde çokça dilenci var. Yeni şehir ise nispeten daha temiz, daha ferah. Ve bol palmiyeli!
Saat ilerledikçe iyice acıkıyoruz. Serde de gelmişken güzel, yerel bir yerde yemek var. Türkiye’de bilmediğim yerlerde iyi yemek bulmak için hep kullandığım ve beni asla yanıltmayan canım uygulama: Foursquare (İsviçre’de tanımıyorlar bile!)! Yol üzerinde gördüğümüz bir yere girip risk almak istemiyoruz, yemeklerle ilgili her yerde yemememizi söyleyen sıkı uyarılar aldık. En kalabalığına girelim desek, daha şehir için yemek vakti gelmemiş gibi, etraf bomboş. Bu nedenle Foursquare kullanabilmek için çaresizce kafe önlerinde yavaşlayarak şifresiz internet arıyoruz 🙂 Derkeen, meydandaki KFC imdadımıza yetişiyor. Önü aynı zamanda otobüs durağı olduğundan orada dikilirken dikkat de çekmiyoruz 🙂
Foursquare sağ olsun, yakınlarımızda Café de la Grande Poste isimli bir yer olduğunu öğreniyoruz. 1920li yıllardan beri kafe, restoran, otel oalrak hizmet veriyormuş. Biraz pahalı olduğu uyarısı var ama çok açız, yürümüşüz, gidip Marakeş’in modern yüzünü bir görmek istiyoruz.

Hava harika, bizdeki bahar havası. Ortamda tatlı bir serinlik, kararında bir loşluk, insanların (ve bizim) üzerimizde hafif kıyafetler.. Bu yorgunluktan sonra daha ne isteriz!
Biraz yemek ve içecek tabi ki!
Evet, şehrin kalanına göre pahalı bir yer ama pişman değiliz!
Dinlendikten sonra Jardin Majorelle’e yürümeye devam ediyoruz. Sadece 1 km kalmış 🙂
Marakeş, hatta gördüğüm yerler kadarıyla Fas, hep toprak tonlarında. Modern apartmanlar dahi bu renge boyanmış. Bir yandan güzel, tüm şehir harmoni içinde. Bir yandan da insan farklılık ve renk özlüyor. Neyse ki Jardin Majorelle’de bu özlemimizi gidereceğiz!

Vee, geldik Jardin Majorelle’e! Turistlere 70 dirhem, Fas vatandaşlarına ve Fas’ta yaşayanlara ise 40 dirhem. Girişteki panoda yazan sadece bu iki fiyat, oysa ben gelmeden internet sitesini kontrol ettiğimden öğrenci fiyatı olduğunu biliyorum. 35 dirheme giriyoruz (Fark 3.5 euro civarı, belki fazla değil, evet nelere vermiyoruz ki ama haksız yere niye verelim? Buradan alır ihtiyacı olan birine veririz.)
Burası inanılmaz bir yer! Bir kere, toprak renklerinin içinde mavisi, sarısı, yeşiliyle bir sanat eseri gibi duruyor. İçindeki onlarca değişik kaktüs ve bitki çeşidiyle, Fas sıcağında tatlı bir serinlik sunuyor.
Hikayesi ise şöyle, ressamımız Jacques Majorelle, Marakeş’e gelip çok beğeniyor ve kendine bir yer satın alıyor. Bu yerde önce kendine bir resim stüdyosu yaptıktan sonra, nadir bitki türlerini toplamaya başlıyor. Tam 40 yıl boyunca bitki toplamaya ve bahçeye bakmaya devam ediyor. Bahçenin şu anki çarpıcılığını sağlayan renklerse yine onun eseri (Bu renklerin bahçe çıkışındaki dükkanda boya olarak satılması ise, girişimci ruhun eseri 🙂 ). İyi ki sanatçılar var şu dünyada da, bir bahçenin nasıl sanat eserine dönüşebileceğini görüyoruz.
Majorelle’in ölümünden sonra ise bahçe halka açık, terk edilmiş bir alan haline dönüşüyor. Bu zamanlarda da Yves Saint Laurent ve Pierre Bergé çifti tarafından 1966 yılında keşfediliyor. Marakeş’e ilk geldiklerinde sık sık bahçeye giden çift, buranın satılıp bir otele dönüştürüleceğini öğrendiklerinde bu projeyi durdurmak istiyor ve bahçeyi satın alıyorlar (Durdurmak istediğimiz projeleri satın alma gücü bize de nasip olur umarım bir gün!). Böylelikle bahçe, 1980 yılında onların himayesine giriyor, stüdyo evlerine dönüşüyor ve burayı Majorelle’in izinde dünyanın en güzel bahçesi yapmak için çalışmalara başlıyorlar. Her bitkinin özel sulama ihtiyaçlarını dikkate alan bir sistem geliştiriyor, yeni bitki çeşitleri ekliyor, 20 kişilik bir bahçıvan ekibiyle çalışıyorlar. Dünyadaki tüm bahçeleri elbette ki görmedim, ama bence Jardin Majorelle dünyanın en güzel bahçesi olmak için yeterince iddialı!



Bahçeden ilham almak için görsellik dışındaki sebep ise, bugün Jardin Majorelle Vakfı isimli bir kurum olması, bu kurumun yurtdışında öğrenim görmek isteyen Faslı öğrencilere burs vermesi, sergiler düzenlenmesi, 90 kişiye bir çalışma ortamı sağlanması. Zamanında bir kişinin hayali ve tutkusu, yıllar içinde böyle katlanarak büyüyüp, her yıl ziyaretine gelen yaklaşık 1 milyon kişi de dahil olmak üzere ne kadar çok hayata dokunuyor; ama az, ama çok!
Bahçenin güzelliği bu fotoğraflarla da sınırlı kalmıyor üstelik! Zamanında resim stüdyosu, daha sonradan ev olan bina artık bir Berber Müzesi olarak hizmet veriyor. Müzenin hemen karşısında ise, Aşk Galerisi (Gallerie Love) bulunuyor. Yves Saint Laurent’in yılbaşında dostlarına yolladığı kendi tasarımı kartların posterleri var duvarlarda ❤ Renklere hayran olmaya devam..

Marakeş’e gelip bu bahçeye gelmemek olmaz. Hatta daha da ileri gitmek ve bu bahçeyi görmek için mutlaka Marakeş’e gelin demek istiyorum sayın okuyucular! Geriye kaldı son günümüz.
One Comment Kendi yorumunu ekle